
O gün Quzei böyle bir rüyadan uyanmış ve uçsuz bucaksız kum denizine gözlerini açmıştı. Yaşadığı mağaradan bir kısmını görebildiği bu sonsuzluk onu rahatlatabilecek tek görüntüydü. Altın rengi pulları ve parlak, çimen yeşili gözleriyle çöle ait bir ejderhaydı, her ne kadar neden olduğunu bilmese de. Bu durumun en güzel yanı gündüzleri de gökyüzünde kimseye görünme endişesi olmadan uçabilmesiydi. Bu çölün en sevdiği yanıydı. Kimi zaman kervanlar onu fark ediyordu ama tek yaptıkları kısa bir duraksamadan sonra hızlanmak oluyordu. Gördükleri yaratığın bir canavar mı yoksa iri bir kuş mu olduğuyla ilgili bir tartışmanın ardından her ihtimale karşı hızlarını arttırıyorlardı.
Kahvaltısı için mağarasından çıktı ve kanatlarını açtı. En büyük yiyecek kaynağı olan yabani dağ keçilerinden oluşan öğünü için Kyol Dağları’nın kuzeye bakan yamaçlarına doğru kanat çırptı.
O sabah bir şeyler farklılaşmıştı. Bunu hissetmekten öte biliyordu. Ne olduğunu tam olarak kavrayamasa da kısa bir süre içinde bu gerçeklikle yüz yüze kalacaktı. Rüzgara direnmeye çalışırken bir yandan zihninde bunları taşıyordu. Gözleri dağın yamacında ilk karaltıları yakaladığında iştahı hareketlerinin hızlanmasına neden oldu. Artık kendine güzel bir ziyafet çekebilirdi. Bir an sonra havada asılı kaldı. Bu ani hareketin sebebi gördüğü karaltıların yönünde oraya ait olmayan beyaz bir lekenin farkına varmasıydı. Bu beyaz leke yamaçtan tehditkar bir şekilde çıkıntı yapan bir kayalığın en ucuna tünemişti. O kadar dik ve emin duruyordu ki varlığı orada olmaya hakkı olduğunu haykırıyordu.
Quzei yeniden hareketlendi ve o ilk şaşkınlığı üzerinden attı. Hedefine doğru alçalmaya başladı. Yaklaştıkça beyaz leke, beyaz esvaplar içinde bir çöl göçerine dönüştü. Fakat halen içinde bulunduğu durumla ilgili ters bir şeyler sezinliyordu. Bu durum daha önce ona engel olmamıştı, şu an olmadığı gibi. İyice yaklaşmıştı artık ve birden göçebe başını yukarı kaldırdı. Altın ejder, bir insanla – hiç de alışık olduğu tepkiler vermeyen bir insanla - karşı karşıya olduğunu gösteren kanıtlarla göz göze geldi; yabancının o sırada kıyafetinden görülebilen yegane kısmıyla: gözleriyle.
O sırada bu sahneye dışarıdan tanıklık eden birisi olsaydı, herhalde ........
1 yorum:
cok hos bir yazi..
Yorum Gönder