Written By "Ben:)"

......................“Peki bugün nereye gideceğiz?” sıkılmaya başlamak üzere olan birinin ses tonuyla sordu Tyra, oturup pineklemeyi en çok sevdiği yerden.
Quzei ise sağ omzundaki o gıdıklayan sıcaklığa dönmeden cevap verdi: “Niye soruyorsun! Nasıl olsa gitmek istediğim yer hoşuna gitmeyecek ve yine beni kim bilir nerelere sürükleyeceksin.”
“Hadi söyle! Söz veriyorum ne dersen onu yapacağız bu sefer.”
“Ben perilerin verdiği sözlere inanmayacak kadar peri sözü işittim şu ana kadar.”
Tyra, bu cevap karşısında sinirlendiğini gizleme gibi bir zahmete girmeden suratını astı ve ısınmaya hatta parlamaya başladı: “Kaç kere dedim, biz peri değiliz.” Bu noktada bedeninden sızan ışık belirgin bir şekilde kızıl bir renk aldı. “Biz karız!”
“Kar mısınız! Nasıl yani!” diye sahte bir şaşkınlıkla sordu. Bu sorunun onu daha da kızdırması için elinden geldiğince sesine bir gülümseme kattı. En sevdiği ilk on şeyden üçüncüsüydü onu kızdırmak. Çünkü kızdığında şimdi olduğu gibi tam burnunun karşısında havada asılı duracak ve kar olduğunu ispatlamaya çalışmak için bin bir türlü hikaye anlatacaktı.
“Kar taneleri güzeldir. Biz de güzeliz. O zaman biz karız.” dedi bu sefer hiç uzatmayarak. Ama bu bile Quzei’in kahkahalara boğulmasına yetti. Nerdeyse, gülmekten dengesini yitirip yere yıkılacaktı. Birden ağaçların arasında uğursuz bir parıltı ilişti gözüne ve aniden o yöne doğru koşmaya başladı. Bir yandan da elinde daha sonra sade, ama insanda güzelliğe karşı saygı uyandıran bir kılıca dönüşecek olan kıvılcımlar beliriyordu. Ormanın kıyısına vardığında şimdi belirgin bir şekilde güneşin ışığını yansıtan kılıcını savurarak ağaçların arasına daldı. Ancak ormanın içinde kaybolması kadar ani bir şekilde yeşilliğin içinden tekrar ortaya çıktı. Olayın hızlı akışı karşısında bakakalan Tyra’ya seslenerek: “ Kama’ya ve diğer kebrelere haber ver! Ormanın doğusundaki yüzen kayaların altına gelsinler!” ve tekrar ortadan kayboldu.............................

Hiç yorum yok: